
Ülkemizin şeriatçı insanları, sistemli bir “doğru düşünememe hastalığı”ndan mustariptir. Doğru düşünemedikleri konular üzerinden yeni fikirler geliştirip doğru düşünemeyişlerini derinleştirirler; git gide çok daha bozuk biçimde düşünmeye başlarlar ve en nihayetinde doğru düşünemeyişleri katlanılmaz bir hal alır; bakınca tiksinti verir, mide bulandırır. Mesela İslam ile Modern Dünyanın devasa bir enerji yaratan çarpışmasını:
“Ne olacak yahu, alıveririz batının tekniğini; kafirlerin sapkın kültürlerine ve ahlaklarına da yallah deriz”
gibi bir düşünememe hamlesi ile geçiştiriverirler. Ve bu konuyu iyice kavrayıp da iyice analiz edemedikleri için bir yandan batı icadı teknolojiye adeta bağımlı olurlar ve bir yandan da şeriatçılığa devam ederler. İşte problem de tam bu noktadadır:
Hem batı teknolojisinin kullanıcısı hem de şeriatçı olunmaz.
200 Yıl önce, kasabalar çağında olunabilirdi belki ama artık devir değişti. İkisinden birini illaki seçmek zorundadır kişi; ikisini birden olmak istiyorsa çok büyük bir tutarsızlığın içindedir. İşte bu tutarsızlıktır şeriatçı bir müslümanın doğru düşünmekten aciz oluşunun sebeplerinden biri.
İşbu sebepten, ortalama bir müslümanın anlayabileceği bir dille “batının tekniğini alalım ama ahlakını almayalım” fikrinin neden üst seviyede absürt bir fikir olduğunu göstermeye çalışacağım. Çok uzun da süremeyecek.
Şimdi gözlerini kapayıp 19. Yüzyılın sonlarında Osmanlı’nın sadrazamı olduğunu hayal et. Bugünkü anlamı ile devletin yürütme organının başındasın; memleket ihya olacaksa bunu yapacak kişi sensin. Ama senin hiç de öyle memleket ihya olsun gibi bir derdin yok. 1893 Yılında İskoçyalı bir mucit tost makinesini icat etmiş; sen de tebasını çok seven bir sadrazam olarak bütün halkın, bu müthiş teknik aleti kullanabilsin ve Afyon sucuğunu, eski kaşarını ve halis muhlis tere yağını ekmeğine sürerek lezzetli tostlar yiyebilsin istiyorsun. Yoksa batının tekniğine de kültürüne de ahlakına da bir ilgin ya da minnetin yok. Batı da kim oluyormuş kos koca Osmanlı dururken?

İşte sadece bu tost makinelerini gemilere doldurup batıdan alarak Türkiye’ye/Osmanlı’ya getirmeye kalkıştığında neler oluyor bak:
1- Elektrik Lazım!
Tost makinesini çalıştırabilmek için elektrik gerekiyor. Nasıl üreteceksin Osmanlı’da hiç mevcut olmayan bu elektriği? Baraj inşa edebilirsin böylece suyun hareket enerjisiyle türbini çalıştırıp baraj gövdesinin dibine kuracağın santralde elektriğe dönüştürebilirsin.
2- Baraj Lazım! Türbin Lazım! Santral Lazım! Kablo Lazım!
Baraj yapabilmek için iş makinesine ihtiyacın var; betonarmeye ihtiyacın var, mühendise ihtiyacın var, mühendislik kitaplarına ihtiyacın var, mühendislik fakültelerine ve üniversiteye ihtiyacın var. Kablo üretebilmek için fabrikaya ihtiyacın var. Santralin hem kurulumu hem de idaresi için elektrik mühendislerine, elektrik teknikerlerine ve teknisyenlerine ihtiyacın var. Avrupa’da üretilen muadilleri kadar verimli bir türbin yapabilmek için binlerce test yapacak laboratuvarlara, laborantlara, AR-GE organizasyonlarına ya da şirketlerine ihtiyacın var.
3- Mühendis Lazım! Üniversite Lazım! Şirket Lazım! Şirketler Hukuku Lazım!
Üniversiteyi kurdun diyelim, mühendis yetiştireceksin de nasıl alacaksın üniversiteye öğrenciyi? Bir eleme ve seçme sistemi lazım değil mi? Yoksa yeteneği olmayanlara verdiğin eğitim sana Avrupa’da Almanın ürettiği türbin ile rekabeti sağlamaz. Peki ya araştırma ve geliştirmeye odaklanan şirketlerin hukuki durumlarını nasıl düzenleyeceksin? Bir de üniversiteye gidecek çocuğa en azından bir lise eğitimi vermen gerekir değil mi? Ondan önce tabi bir ilköğretimi zorunlu hale getirmen lazım ki bütün çocuklar önce ilkokula gitsin ve sonunda bir elemeye tabi tutulup daha yetenekli olanları orta okula gitsin. Sonra bir eleme ile bu sefer liseye geçsinler. En son bir eleme ile en yeteneklileri üniversiteye gitsin ki sana en verimli türbini üretecek malzeme mühendisleri, makine mühendisleri yetişebilsin.
4- Eğitim Sistemi Lazım, Modern Bürokratik Yapı Lazım, Hukuk Lazım,
Yani bir tek türbin yapabilmek için bile ilkokuldan üniversiteye ve hatta lisanüstü eğitim enstitülerine kadar bütün sistemi zaten inşa ettik az önce. Sadece adını koymak kaldı, Osmanlı çok dinli ve çok mezhepli bir yapı olduğundan herkese eşit imkan tanıyacak Laik/Seküler Eğitim Lazım Sana. Bir yandan da modern hukuka muhtaçsın zira o türbini üretmek için, elektrik dağıtım hatlarını çekebilmek için arge yapacak; kablo üretecek, santralin taahhüdünü üstlenecek şirketler için bir hukuk düzeni gerekiyor. Bu hukuk da “gavur cizye öder” diye İslam hukuku olacak değil herhalde. Şirketlerin birbiri ile rekabetinden fikri mülkiyet haklarının korunmasına kadar bütün süreçlerde adalet sağlamaya çalışan modern/seküler/laik hukuktan başka çaren yok.
5- Parlamento Lazım, Modern Devlet Lazım, Laiklik Lazım, Bağımsız Medya Lazım
Hukuk sistemi bile kurduğuna göre; bu sistemde işleyecek yasaları günün şartlarına göre sürekli yenilemen ve güncellemen gerekiyor. Ne yapacaksın? Elbette bir parlamento kurmak zorundasın. E parlamento kurduğuna göre; halkın kendisi halkın temsilcileri tarafından yönetilebiliyormuş… Yani artık saltanatın da bir anlamı kalmadı. Bundan sonra eğitim bakanlığından rekabet kurumuna ve yüksek mahkemelere kadar kurumlarını oluşturmak zorundasın zira senin tost makinesini kullanabilmen için gereken elektrik, elektrik santrali, mühendis, mühendislik fakültesi, hukuk ve hukuk fakültesi, eğitim sistemi gibi şeyler ancak bir devlet organizasyonu tarafından yaratılabilir. Modern devlet kurumlarını da böylece oluşturmuş oldun. Senin kurduğun devletin içinde bir sürü olay dönüyor artık; memurların var, özel şirketlerin var, halk var, mahkemeler var; işte bunların tamamını takip edecek ve insanları bu süreçlerdeki aksamalardan haberdar edecek bir sisteme ihtiyacın var: işte o da bağımsız medyadır. Eğer bu medya tarafsız olmazsa; mesela tost makinesine elektriği verecek hidroelektrik santralinin türbinin tasarımını devlet adına kontrol edecek baş mühendisin bulunduğu makama nasıl bir torpille geldiğinden hiç kimsenin haberi olmaz; sen de o türbini asla üretememiş olursun.
Yani sayın şeriatçılar; siz bırakın batının tekniğini almayı batıdan sadece tost makinesini almakla bile batının kurumlarına, bürokrasisine, modern devlet anlayışına, eğitim sistemine, batının siyaset felsefesine, batının hukuk sistemine, batının sekülerizmine, batının medya endüstrisine; kısacası batının kültürüne ve ahlakına dibine kadar batmış oluyorsunuz. Bunun farkında değilsiniz sadece zira doğru düşünmeyi beceremiyorsunuz. Zaten bu yüzden şeriatçı oldunuz. Gerçek bir müslüman olmak istiyorsanız öncelikle şehirleri boşaltıp kasabalara dönün ve batı icadı her şeyi geride bırakın. Çünkü İslam sadece orta çağ kasabalarında işleyen bir din tipidir; modern dünyada çalışmaz, hata verir.
Bugün İslam coğrafyasında halen uygulanmakta olan eğitim sistemini, üniversiteyi ve üniversite bölümlerinin müfredatlarını batı icat etmiştir. İslam coğrafyasında üniversitelerde okutulan bütün kitaplar ya doğrudan batıdan gelmektedir ya batılı kitapların çevirisidir ya da batılı kaynaklardan alıntı ile yazılmış derlemelerdir. Bugün ortalama bir müslüman sabah uyandığında üzerinden kalktıkları yatağı muhtemelen Almanya’dan alınmış makineleri olan bir fabrika üretiyor. Ortalama bir Müslümanın oturduğu apartman dairesinin yapım tekniğini bir Fransız gavuru buldu. Bu apartmanlar inşa edilirken İngiliz, Fransız ve Amerikan teknik şartnamelerinin çevirileri kullanılıyor. Müslüman, yüzünü yıkmaya lavaboya gittiğinde o lavabodan suyun akıyor oluşunu Bernoulli isimli bir gavura borçlu. Evden dışarı çıkıp gavur icadı son model arabasıyla sokaklarda hava atmaktan da çekinmiyor müslüman. Gavurun bulduğu kanalizasyon sistemi sayesinde kalabalık şehirlerde hastalıktan geberip gitmeden yaşayabiliyor müslüman. Keza varlığını tamamen gavura borçlu olduğu tıp bilimi ile ömrüne ömür katıyor; ameliyatlarla canına can katıyor. Müslüman bugün batılı gavurun yarattığı dünyada, batılı gavurun icatlarını bağımlılık seviyesinde kullanarak; ona özenerek ve öykünerek ama aynı zamanda ondan nefret ederek yaşıyor. Ve müslüman, geri kalmışlığını hiç sorgulamıyor; kendini dünyanın sahibi sanıyor. En fenası da Müslüman hala daha düşünmeyi (felsefeyi) haram görüyor. Müslümandan bir cacık olmayacağı “tekniğini alalım ama ahlakını almayalım” safsatasından belli zaten.
Müslüman, batıdan sadece tost makinesini almakla bile aslında İslamı terk etmesi gerektiğini henüz kavrayamadı. Yakında kavraması muhtemeldir. İşte o günde belki kendi tost makinelerimizi, elektrik santrallerimizi ve yaratıcı mühendislerimizi icat edeceğiz; batıdan artık bir şey almaya gerek kalmayacak.