EVRENİN GENİŞLEDİĞİ KURANDA YAZIYOR İDDİASI

Hakikat
10 min readJun 11, 2017

--

2012 Yılında Hubble Teleskobu ile Çekilmiş Evrenin En Uzağı Gösteren Fotoğrafı

Kuran’da zariyat suresinin 47. ayetinin hiç bir yerinde “evren genişliyor” yazmadığı gibi evrenin genişlediği imasının çıkarılması dahi mümkün değildir. Ayet ve içindeki kelimelerin birebir çevirisi tam olarak şu:

ves semae beneynaha bi eydin ve inna le musiune: ve gök, onu güç ile biz inşa ettik ve kuşkusuz biz musiyiz.

1- ves semae: “ve gök/ve sema” demek.

Muhammed döneminde arapların bugünkü anlamıyla evren diye bir kelimeleri yoktu. Kainat arapçadır ancak kainat “kane” yani olmak kökünden gelir. Varolanların tümü demektir, evren demek değildir. Evren bugünkü anlamı ile “universe” yani içinde bizim galaksimiz olan samanyolu galaksisinin de bulunduğu görülebilen/bilinebilen yaklaşık 100 milyar galaksinin içinde bulunduğu alan anlamına 1923 yılında Edwin Hubble’ın teleskobu ile samanyolu galaksisinin dışını da görebildikten bile çok daha sonra kavuştu. Yani biz samanyolu galaksisi dışında galaksiler de olduğunu öğreneli daha 100 yıl bile olmadı. Oysa muhammed de dahil olmak üzere 7. yüzyılın insanları dünyayı ve dışını aşağıdaki gibi bir kar küresi gibi algılarlardı ve onlar için bütün maddi varlık iki sözle ifade edilirdi: yerler ve gökler.

Bu nedenle kuranda bir çok ayette vessemae ve vel arza ifadesini görürsünüz. Sema göktür ve arz da yerdir. Ötesi de muhammede göre arş-ı aladır. Yani kar küresinin dışı arşı aladır. Göklerin ötesidir ve göklerdeki babamız (tanrı) orada oturur. Mitolojisi bu şekildedir çünkü muhammed yazdırdığı iddia edilen kitapta “semayı biz direksiz havada tutuyoruz, onu yükselttik, nasıl inanmazsınız” tarzı ifadeler kullanmıştır. Direksiz tutulan şey ne olabilir? Direk denilen şey kolondur. Kolon olmadan döşeme ya da çatı havada kalamaz. Ama muhammed güya mucize olarak göğü direksiz havada tutuyor. Sanki gök denilen bir çatı, bir döşeme varmış gibi sanıyor. çünkü dediğim gibi hayalindeki evrenin şekli bir kar küresi. Muhammedin kuranda üstüne basa basa defalarca söylediği o “arşı ala” diye bir yer yok arkadaşlar. Yedi kat sema diye bir şey de yok. Kuran yazıldığı dönemde ciddi bir bilimsel çaba içine girmiş evet ancak hiç bir ölçüm yapmadan girdiği bu çaba içinde bulunduğumuz yüzyılda tamamıyla çökmüş durumda. Kuranın kozmolojiye dair bütün öngörüleri yanlış çıktı. Dünyanın sınırsal anlamda bir sonu yok, önce dünya sonra evren yaratılmadı, güneş dünyanın sonunda bir balçığın içine batmıyor, dünya düz değil kıble diye bir yönün olması mümkün değildir. Bir tane bile tutturamadı.

2-beneynaha bi eydin : “onu biz güç ile bina ettik” demek.

Burada “beneynaha” kelimesi içindeki “beneyna” kısmı ile bizim türkçede kullandığımız “bina” aynı kökten gelme: “be, nun, ye”. Beneyna: biz bina/inşa ettik, sondaki “ha” ise “onu” anlamı ekliyor fiile.

ebni: ben inşa ederim
tebni: sen (erkek) inşa edersin
tebnine: sen (dişi) inşa edersin


beneytu: ben inşa ettim
beneyte: sen (erkek) inşa ettin
beneyti: sen (dişi) inşa ettin
bene: o erkek inşa etti
benet: o dişi inşa etti
beneyna: biz inşa ettik

Kendinden birinci çoğul şahıs olarak bahsediyor burada: biz! Siz kimsiniz? Sen tek değil misin? Yanında başka kim var? Şimdi burada yine mantıksal bir sorun var. “Göğün bina edilmesi” tam olarak ne anlama geliyor? Gök bina edilmiş… Bizim bildiğimiz kadarı ile big bang denilen olay en az 3–4 farklı yöntemle varlığı ispatlanmış bir şeydir. Mesela kozmik mikrodalga geri plan ışınımı bulundu, mesela helyum ve hidrojenin oranları üzerinden evrenin yaşı hesaplandı gibi. Şimdi kuran zaten gök derken bir andromeda galaksisini bu göğün içine katmıyor da hadi katıyor diyelim “göğü bina etmek” ne demek void aşkına? Burada kullanılan ve yukarıda çekiminden ufak bir kısmını yazdığım “bina etmek” fiili “bir şeyin üzerine inşa etmek” anlamına gelir. Yoksa büyük patlama ile bir kaosun ortasından bir düzen çıkarmayı ifade etmiyor, buna dair en ufak bir ipucu da vermiyor. Arz dediği bizim üzerinde yaşadığımız somut varlık. Yer/arz burası, bu dünya ve bunun üzerine bir göğü/semayı bina ediyor adam. Oysa arzın yani dünyanın üzerine sema falan inşa edilmedi. Sema diye somut bir şey de yok. Bir uzayzamanın içindeyiz sadece. Ama kuranın bütününde “önceden bir dünya olduğu ve göklerin sonradan onun üzerine inşa edildiği” kabulü var. Mesela bakara suresi 29. ayette “önce yer sonra gök yaratıldı” demiyor mu?

3- ve inna le musiune: “kuşkusuz biz `musi`yiz” demek.

Bu ifadenin tam olarak neresi “evren genişliyor” anlamına geliyor acaba? Bir kere kuran evren diye bir şeyin varlığından habersiz. 7 Kat gök diye ilkel efsaneleri sayıyor. 7 Kat gök yok: uzayzaman var. Bükülebilen bir uzay var ve görülebilen uzayda gelecekte görülmesi muhtemel olanlarla birlikte 200 milyar galaksi var. 7 kat gök neresi tam olarak?

“Biz musiyiz” demiş adam. Kendini yüceltme gayesi içinde olan bir sıfat anlamında kullanmış olabilir. Veya göğü genişlettiğini iddia ediyor da olabilir. Burada iddia edildiği gibi musiun faili illa sema kelimesini meful almak zorunda değil. Nitekim kuranın bir çok ayetinde arap tanrısının bir şeyler anlatıp anlatıp da sonunda kendi sıfatlarını saymaya başladığını görüyoruz, örneğin hacc 40'da:

— — `spoiler` — -
onlar, sadece “rabbimiz allah’tır” dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarıldılar. ve eğer, allah’ın insanları birbiriyle defetmesi olmasaydı, (rahiplerin) mabetleri, (hristiyanların) kiliseleri, (yahudilerin) havraları ve içinde allah’ın isminin çok zikredildiği (müslümanların) mescidleri mutlaka harap olup yıkılırdı. o’na (allah’a) yardım edene, allah mutlaka yardım eder. muhakkak ki allah, elbette kaviyy’dir azîz’dir.
— — `spoiler` — -

Yani buna benzer bir durumun olması mümkündür, bir şeyler anlatıyor anlatıyor sonunda kendine bir sıfat yazıyor:

ve gök, onu biz inşa ettik, kuşkusuz biz kapsayıcıyız/gücü her şeye yeteniz/istediğini yapabileniz/yapıcıyız/genişleteniz.
ve bla bla onu şöyle şöyle yaptık, kuşkusuz biz çok yüceyiz.
ve bla bla orada şöyle böyle yaptık, kuşkusuz biz çok bilginiz.

gibi.

İlgili yazısında anlattığı geçişli fiil masalı ile arapça uzmanı olduğu intibası vermeye çalışan cahil arkadaş acaba ibn-i abbas’tan daha mı iyi arapça biliyordu?

İbn-i abbas musi kelimesini çevirirken hiç de arkadaşın belirttiği gibi “sema” kelimesini meful almak zorunda olduğundan bahsetmemiş. Buyurun kurtubi tefsirinin içinde ibn-i abbasın görüşü:

Adam ne demiş: biz gücü yetenleriz, kudret sahibi olanlarız. Demek ki musiyi bu şekilde çevirmek de mümkündür. Musi faili illa sema mefulune atıfta bulunmak zorunda değil! Demek ki ortada sizin yapmaya çabaladığınız bir sahtekarlık var.

Kuranı yazan kişinin temel hatalarından biri de mesela zariyat 47'de birinci çoğul şahsın ağzı ile yazmışken üstteki hacc 40 ayetinde bu kez üçüncü tekil şahsın ağzı ile yazmış olmasıdır. Ve bu durum hemen bütün ayetlerde var. Bir kitap okuyorsunuz diyelim. Anlatı şu şekilde:

biz şöyleyiz, biz böyleyiz, şunu yaparız, bunu yaparız.

hopp bir anda anlatı değişiyor ve başka bir anlatan kişi giriyor işin içine:

o şöyle büyüktür, o böyle yücedir.

Bu durum kuranın henüz ilkel bir dönemde ilkel insanlar tarafından yazıldığının apaçık göstergesidir. Bu çok temel bir mantık kuralıdır. Eğer bir şey anlatıyorsanız ya üçüncü şahıs olarak “şöyle oldu, böyle oldu” diye baştan sona anlatırsınız ya birinci tekil şahıs olarak “şöyle yaptım böyle yaptım” diye anlatırsınız. Araya sizin görmediğiniz başka şeyler de sıkıştıracaksanız bu kez böyle yaptığınızı belirterek girişirsiniz bu işe. Örnek olarak:

“geldim, oturduk ve konuştuk, ardından anlatmaya başladılar: onu son gördüğümüzde 24 yaşındaydı, sessiz sakin biriydi…..” gibi.

Oysa kuran ilkel bir çağda henüz doğru düzgün bir arap yazısının bile olmadığı bir dönemde insan eliyle yazıldığı için bu şekilde çok temel mantık hataları var içinde. Kuranın içinde bir çok gramer hatası da var. Arap dili uzmanları bunları her yerde yazıyorlar. Kuranın içindeki bilimsel hatalar saymakla bitmiyor zaten.

Musiun kelimesine tekrar dönecek olursak, hırsızın elini kesmeyi emreden kuranın ve özgür akılla üretilen bilimin gerçekten uyumlu olabileceğini düşünen hayalperest bir blogcunun sayfasında bu kelimenin tam olarak “genişleten” anlamına geldiğine dair bir iddia mevcut. Aslında bu iddia ona da ait değil. Nurcuların sitesinden araklayıp bloguna yazmış. Üstelik kaynak da belirtmemiş. Sarftan nahivden muhtemelen hiç haberi yok, bilir gibi yapmış sadece. Bu intihalci arkadaş sayfasında alttaki yorumlarda elde ettiği övgünün tadını da çıkarmış epeyce. Üç yıldır hala o yazıyı kendisi yazmış gibi davranıyor, çoktan kendi kendini bile inandırmıştır o yazıyı yazanın öz kendisi olduğuna.

Bu kelimenin anlamlarından biri “genişleten” dir evet ancak başka anlamları da var. Bu neden pas geçilmiş? Neden sümenaltı edilmiş? Çünkü bu mücahit arakçı ve diğer esas fetullahçı nurcu müccahitler davalarına öylesine odaklanmışlar ki ellerinde bir çekiç var ve etraflarında sadece çivileri görüyorlar bu yüzden.

Musiun kelimesinin kökü vesea’dır: vav, sin, ayn.

vesea kalıbından gelen kelimelerin anlamları (ingilizce):

- take up , hold, have capacity for
- include as part of; merge with
- to be composed of;have as parts or members
- to have or hold within itself;be capable of holding
- have room for
- have space for
- absoeb(facts, etc)
- become aware of
- convene; gather; contain; seat
- to include something .
- hold or contain
- to include;take in
- cover
- to include;compromise; extend over; be adequate for
- acquire by gradually collecting a mass or pick a quantity of something or collect (grain, etc)
- to be composed of;have as parts or members
- to accumulate to excess;affect with congestion
- to have or hold within itself;be capable of holding
- bring or come together or bring together from a scattered places
- draw (a general conclusion) from particular examples or evidence
- have room for
- have space for
- compress, crowd
- become aware of
- convene; gather; contain; seat
- amount in number to or find the total of or mount to .
- hold or contain
- to include;take in
comprehend ; comprise ; contain ; embrace ; encompass ; include
- encompass
- to include a wide range of ideas,subjects,etc
- make gap
- make or become wider
ability ; capability ; capacity ; faculty ; power ; strength
comprehend
- have the power or capacity to
- be capable of
- to be able to
- succeed in doing
- succeed in doing something
- be able to ; be capable of
- be able to ; be capable of
be capable (of) ; be in a position (to) ; can ; feasible for ; have or possess the ability or power (to) ; to afford to ; to be able (to) ; to be possible for
amplify ; broaden ; cleave ; develop ; dilate ; divaricate ; diverge ; draw apart ; elaborate (upon) ; enlarge ; expand ; extend ; gap ; make an opening (in or between) ; make wide or spacious ; make wide(r) or (more) spacious ; open ; open out ; open up ; open wide ; part ; separate ; space (out) ; space out ; split ; spread (out) ; spread apart ; unfold ; widen — be capacious ; be roomy ; be spacious ; be vast ; be wide

Yani kelimenin fiili mazi müfred müzekker köküne yukarıdan seç beğen koy istediğini:

Vesea: o erkek kişi genişledi?, o erkek kişi büyüdü? o erkek kişi kapsadı? o erkek kişi yapabilir oldu? o erkek kişi gücü yeter oldu…..

Hangisini seçeceksin?

Birini seçmen lazım ki vesea’nın ifal babından failini (musi) bulabilesin ve onu anlamlandırabilesin.

Blog sayfasında linkini verdiği gibi google translate’e bakarsanız bu kelimenin
sadece “genişlemek” ya da “büyütmek” anlamına geldiğini görürsünüz. Çünkü google translate bir kaynak değildir. Tıpkı wikipedia gibi propaganda yapmaya müsait bir alandır. Ve bu kelimenin “genişletmek” anlamına gelmesi için bir çok mücahit oy verdi google translate’de. Diğerleri organize olmaya tenezzül etmedikleri için de bu kelimenin google translate karşılığı “genişletmek” olarak geçiyor halen. Ben de 50 kişi organize ederim ve google translate’de bu kelimeyi “sabit tutmak” olarak değiştiririm mesela. O halde bu ayetin “evren sabittir, genişlemiyor” anlamına geldiğine mi inanacaksınız?

Bu kelimenin bu kadar çok anlamı karşılıyor oluşu bunlardan bir tanesini seçip de altına ufak çapta bir kelime bilgisi hikayesi ekleyince istediğin propagandayı yapmayı kolaylaştırıyor. kuran mucizeleri konusu baştan sona bu ali cengiz oyunudur.

+kozmolojiyi ya da teorik fiziği açıp yeni ne bulmuşlarsa hemen oku
+kurandan yuvarlak bir ayet seç
+ayetten çok anlamlı bir kelimeye istediğin manayı ver
+al sana mucize.

Kuranda apaçık şekilde dünyanın dürüm gibi bir masanın üzerine dürüldüğü, düz olduğu, bir sınırının olduğu yazdığı halde “dahv” diye bir kelime ile tanrının muhammedden yüzyıllar sonra dünyanın yuvarlak olduğunu bulan insan oğluna sürpriz yaptığını iddia edenler var. Neyse ki elimizde eski tefsir kitapları var da son yüz yılda bulunan bilimsel bilgiyi kuranın yuvarlak ve 30 farklı anlama gelen kelimelerine dayandırma maceralarını izleyip eğleniyoruz:

KURTUBİ TEFSİRİ ms 12. yüzyıl

Görebileceğiniz üzere miladi 12. yüzyılda ve hicri 671 yılında yazılmış olan Kurtubi Tefsiri’nde evrenin genişlediğine dair en ufak bir ifade dahi yok. Üstelik bu tefsir kendinden önce gelen bir çok otorite ehli sünnet alimin bu ayetin açıklamasına dair beyanlarını da içeriyor. Yani “biz musiyiz” ifadesi için kimler nasıl çeviriler yapmışlar:

ibn-i abbas: güç yetirenleriz, kudret sahibi olanlarız
el hasen: güç yetirenleriz
el kutebi: biz yarattıklarımız üzerinde geniş lütuf sahibiyiz, sema ile yer arasında bir genişlik yarattık.
el cevheri: biz muhtaç olmayan ve güç yetirenleriz.

Bu açıklamların içinde sadece el-kutebi’nin “sema ile yer arasında bir genişlik yaratanlarız” ifadesi “musi” kelimesine kozmolojik bir anlam yüklüyor. Ancak o anlam da bu yazının başından beri iddia ettiğim gibi islamın evren algısının: “bir gök var bir de yer var” şeklinde olduğunu kanıtlıyor. İkisinin arasına bir genişlik yaratmış. Evren böyle bir şey değil arkadaşlar hiç biriniz çocuk değilsiniz. Evren yerler ve göklerden oluşmuyor. Evren milyarlarca galaksiden oluşuyor ve dünya evrenin merkezi falan değil. Dünya yerdir geri kalan her yer göktür diye bir anlayış cahilliktir, orta çağ kafasında diretmektir.

İBN-İ KESİR TEFSİRİ ms. 14. yüzyıl

ibn-i kesir bu ayet için pek teferruata girmemiş. musiyiz ifadesini “genişleticiyiz” anlamında kullanmış ancak genişleyen şeyin yerler ile gökler arasındaki boşluk olduğunu iddia etmiş. Yani yine aynı noktadayız. Bir yerler var, bir de gökler var arasındaki boşluk da içinde insanlar yaşasın diye geniş bir boşluk ve arap tanrısı bu boşluğu genişletici bir tanrı. Görselde: onu yüksek bir tavan kıldık, direksiz olarak yükselttik, şimdiki gibi yükseldi.. ifadeleri var. yükselen şey nedir tam olarak? Gerçekten çok temel matematik, geometri, fizik bilen biri bana yükselen şeyin ne olduğunu açıklayabilir mi?

Ben size açıklayayım: arap dinine göre dünya uzaydan çok daha büyük bir yer ve gök dediğimiz yer (onlar için atmosfer dahilindeki alan) dünyanın çatısı. Onun direksiz durması da “mucize”. Buna araplar ve diğer müslümanlar 1300 yıl böyle inandılar. Ne zaman ki civalı manometrenin keşfinin ardından dünyanın etrafının bir atmosfer ile çevrili olduğunu ve onun da bir dışının olduğu, bir hava okyanusunun dibinde yaşadığımız ortaya çıktı ve ardından hubble teleskobu ile gerçekten de bu galaksinin dışında başka galaksiler olduğunu keşfettik müslümanların “gökler bir çatıdır” tezi yerle bir oldu. Ama kurana işlenmiş bulunduğu için bu tezi tam olarak yok edemiyorlar. Zaten geçmişe ait bütün tefsirler bu tezi anlatıp duruyor. O kadar kesin bir bilgi olarak görülmüş göklerin dünyanın çatısı olduğu tezi.

Görüldüğü gibi arap dini kitabında evrenin genişlediğine dair bir iddia mevcut değil. Yapılan şey arap emperyalizminin yayılmasına olanak sağlamak için varoluşu ile yüzleşemeyenlerin bilinçsel zayıflığından kaynaklı arapçı bir propagandadan ibaret.

Sign up to discover human stories that deepen your understanding of the world.

Free

Distraction-free reading. No ads.

Organize your knowledge with lists and highlights.

Tell your story. Find your audience.

Membership

Read member-only stories

Support writers you read most

Earn money for your writing

Listen to audio narrations

Read offline with the Medium app

--

--

Responses (9)

Write a response