Esasında şarap çok sevmezdim. Rusya’da gürcü şarabı denen mucizeyi keşfedene kadar içtiğim de nadirdir. Gürcü şarabını tattıktan sonra en lezzetli şerbet bile su gibi geliyor artık. Sek kırmızı şarapta kindzmarauli yarı şekerlide rusların alazanskaya diğerlerinin alazanni dediği muhteşem. Bir de saperavi’nin yarı şekerlisi güzel. Saperavinin sekini diğerleri dururken pek tercih etmem ama Türkiye’de her türlü gideri var zira Türkiye’de gürcü şarabı bulmak samanlıkta iğne bulmaktan daha kolay değil. Gürcü şarabı küskün kardeşi abhazya şarabı ile birlikte binlerce yıllık şarap tarihinin bize sunduğu en büyük nimetlerden. Hem her akşam gürcü şarabı ile demlenen Stalin’i de artık daha iyi anlıyorum: “kavkas ot nas” demiş stalin. “Kafkaslar bizdendir” demek, her rus bilir bu deyimi. Böyle güzel şaraplar yozgat’ta olsa kim olsa “yozgat da bizdendir” derdi elbette. Şarap -iyisini buldunuz mu- ciddi manada bir mutluluk iksiridir. Bir tanrı düşünün ki böyle mucizevi bir nimeti içiyorum diye beni sonsuza dek ya da epeyce bir süre içtiğime pişman olana kadar yakacak ve kendisine mutlak adaletin uygulayıcısı anlamında el-adil diye bir isim takacak. Absürd değil mi?
Bildiğiniz gibi değil. Eğer din bütün bir tarih boyunca birse, tekse ve aynıysa islama göre aslında incilin orijinalinde haram olması gereken şarabın ms. 325 yılında iznik konsili ile nasıl bir anda helale dönüşmüş olabileceği ve islamda bunca lanetlenmişken 1700 yıldır falan tüm hıristiyanların şarap içmeyi neden kutsal gördüğü de kafamı karıştırmıyor artık. Benim derdim başka.
Eğer tanrı gerçekten varsa cehenneme gitmeye razıyım. Umarım vardır. Çünkü tanrı, gürcü şarabını yasaklayabilecek kadar vicdansızsa; birilerinin bunun bir vicdansızlık olduğunu ona göstermesi lazım. Sadece bunu da değil; gönderdiği kitaplarındaki ceza-mükafat sisteminin adaletsizliğini de kendisine göstermeliyiz. Göstermeliyiz ki tanrı utanmalı biz onurlu ve adaletli insanlardan. Tanrıyı utandırmalıyız.
Ciddi ciddi cehenneme gitmek istiyorum. Çünkü yanmak istiyorum. Sonsuz kere yanıp, sonsuz kere dirilmek istiyorum. Önce derim yansın ve erisin, aksın istiyorum. Ardından kasların ve yağlarım. Dünyadaki ateşin bilmem kaç bin katı sıcaklıkta o ateş ve lav kazanında yanmak istiyorum. Gözlerim aksın yanaklarımın üzerine. Saniyenin binde biri bir anda katı halden gaz hale geçsin bedenim. Ama o süre içinde bir anlık da olsa tanrı ile göz göze gelebileyim. “Ne yaptım tanrım, ben sana ne yaptım he?” diyebileyim istiyorum. O bilmem kaç bin derecedeki sıcaklıkta kemiklerim erisin ve kavrulsun istiyorum. O kırmızı kalbim önce kurusun ve ardından bir gaz bulutu halinde alevlerin arasında gezinsin istiyorum. Genelde organik moleküllerden oluşan hücrelerim gerekli tepkime ısısının çok çok üstünde bir enerjide oksijenle birleşsin ve bir takım inorganik bileşik ve moleküllere dönüşsün istiyorum. Ve cehenneme ait özel bir mekanizma bana ait tüm o inorganik molekülleri yakalasın ve beni henüz dünyada beceremediğimiz türde -bir önceki tepkimelerin tersi tepkimelerle- tekrar organik moleküllerden oluşan bir organizma haline getirsin istiyorum. Sonsuza kadar yanacağım bu şekilde muhtemelen. Elbette çok büyük acılar çekeceğim ama acaba 1 milyar yıl sonra alışır mıyım bu acılara? Ya 1 trilyon yıl sonra? ya 100 üzeri 100 yıl sonra? Hiç alışır mıyım ki? Yoksa hiçbir zaman alışmamamı mı sağlaycak ki tanrı? Her seferinde aynı acıyı çekmemi mi istiyor?
Ben yanarken bir anlığına da olsa gözlerime bakmasını isterim. Henüz yanmadan önce. Evet belki tanrının suretinden gelen fotonlar göz merceğime ulaşamadan doğrudan gaz haline dönüşmüş olacağım ama bir yolunu bulsun istiyorum. Tanrı sonuçta kendisi. Hiçlikteki huzurumu ve dinginliğimi bozup varoluşun ağırlığını sırtıma yükleyen de kendisi çünkü. Hem sonsuza kadar yanışımı izlemek gibi bir lütuf bahşettim kendisine. Sufistlere inat ben varım. Ben gerçeğim. Gerçek bir bilincim var. Tanrının karşısında bir bilinç olarak ben de varım. Ve evet bu zevki ben lütfediyorum kendisine, çünkü şarap içiyorum ve bu benim kendi seçimim.
Eğer o an gözlerime bakarsa ona sadece “mutlu musun? işte yanıyorum, zevkten dört köşe olabilirsin” bakışı atmak istiyorum:
Evet indirdiğine dair efsanelerin dolaştığı dinlere kitaplara inanmadım, uymadım, inkar ettim. Dinlerinin ahlaksal sistemlerini reddettim ve sahip olduğum beyinle kendi kurguladığım ahlaksal sisteme göre geçirdim hayatımı. Şimdi yak beni. Asla yok etme. Sonsuza kadar dilediğin gibi yak. Bu yaptığının nasıl bir adaletsizlik olduğunu anlayana kadar yak beni. Anlayamazsan da, varsan da, yoksan da, adaletsizsen de, iyiysen de kötüysen de her ne isen sana itaat etmiyorum.