
Bir kaçını iyi tanırım bunların:
Hizmet Alımı Nuriye
“Hizmet Alımı” kavramının içindeki “hizmet” lafzının Feto ile alakasını araştırayım dedim. Zira Feto daha düne kadar “hizmet hareketi” olarak nitelendiriliyordu. Elbette hizmet hareketinin devlete sözleşmeli de olsa alacağı personel bir tür “hizmet alımı” olacaktı ki bu şekilde isimlendirilmiş. Mevzuatta bu sistemi düzenleyen yönetmeliğin adı “Hizmet Alımı İhaleleri Uygulama Yönetmeliği” Kamu İhale Kanununun kamu kurum ve kuruluşlarına gayri-memur personel alımını açıklayan bu yönetmelik 2009 yılında yayımlanmış. Öncesinde kamu kurumunda diğer memurlardan çok daha düşük bir ücrete çalışan adama taşeron derlerdi benim bildiğim. Şimdi “Hizmet Alımı” diyorlar. Her neyse, komplo teorisi üretiyor da olabilirim. İşte bizim mahalledeki Nuriye de bir kamu kurumunda bu tip bir hizmet alımı personeli. 1500–2000 tl arası bir maaşı var yanlış bilmiyorsam. Eşek gibi çalıştırıyorlar. Çalıştığı şirket de yaşadığı ilçenin belediye başkan yardımcısının kardeşinin şirketi. Nasıl bir nasipse hizmet alımı çalıştırma ihalesini o adam almış. Devlet, Nuriye’nin yaptığı iş için belki 2500 tl gönderiyor ama bu paranın belki 1000 tl’si belediye başkan yardımcısının kardeşinin cebine giriyor. Hem de hiç bir iş yapmadan. Easy Money bu olsa gerek. Ha ne oluyor? Devlet Nuriye’yi patron kırbacı ile 657'ye tabi memur Nurgül’ün çalışmadığı kadar çalıştırmış oluyor. Nuriye bunları sorgulamıyor. Hiç sorgulamadı da zaten. O işine bakıyor, paraya ihtiyacı var. Ona iş verenlere dua ediyor. Zaman zaman hayat pahalılığından illallah etse de zoraki olarak üye olduğu dairedeki yeşil sendika her seçim öncesi AKP’nin seçimi kaybetmesi halinde işinden olacağını hem kamudaki hizmet alımı personelin kadroya geçmesine az kaldığını söylüyor. 10 Sene önce de aynı şeyleri söylüyordu zaten ama Nuriye artık alıştı. Nuriye seçimlere katılıyor ve ampulün orta yerine vuruyor mührü, sadece o değil Nuriye’ye verilen 1500 tl maaşlı iş yüzünden sanki ampül sönse nuriye bir daha sonsuza kadar 1500 tl maaşlı bir iş bulamayacakmış gibi Nuriye’nin annesi, babası, kocası ve kız kardeşi de ampüle vuruyor mührü. Nuriye’nin vurduğu o mühre orta doğunun demokrasisi diyorlar. Türkiye’de milyonlarca kişi hizmet alımı sistemi yüzünden akepeye oy veriyor.
Müteahhit Cemal
Müteahhit cemal eski kalıpçı. Çok amelelik yapmış, iyi kalıp çakmaya başlayınca da kurmuş ekibini taşeronluk işine girmiş. AKP’nin rant sistemi yüzünden mahallelinin yüzü gülüyor.

Birçoğu on sene öncesine kadar gecekonduda oturuyordu; artık her birinin en az iki dairesi var. Rant yürüsün istikrar sürsün diye iki kere otogarın lokasyonu, iki kere semt pazarının lokasyonu değişti yetmedi semtin dış bölgesindeki it geçmez ormanlık alana parklar, spor tesisleri falan yapıldı. E böyle olunca vatandaşın arazisi değerlendi tabi müteahhitler kat karşılığı anlaşmak için vatandaşı peşinde koşmaya başladılar. Müteahhit Cemal de onlardan biri, 80'lerde Trabzon’dan göçmüş büyük şehre. 2000'lerde AKP ile aldı yürüdü. AKP öncesini karanlık dönem olarak niteliyor. AKP öncesinde ilkokul diploması ile “o sonuna kadar hakettiği süper lüks hayatı” yaşamasına imkan vermeyen vesayetçi dinsiz puştlara da her fırsatta sövüyor. Mahalleli de gecekondularının kendi kendine iki daireye dönüşüyor olmasından gayet memnun. Türkiye’nin çok geliştiğini, büyüdüğünü ve artık dünyanın süper güçlerinden biri olduğunu her gördüklerine üstüne basa basa anlatıyorlar. Her seçim tereddütsüz ampulün orta yerine vuruyorlar mührü; hem kazandırıyor hem namaz kılıyor adam daha ne yapsın. Türkiye’de rant sistemi yüzünden milyonlarca kişi AKP’ye oy veriyor.
Mütedeyyin Emine Teyze
Emine Teyze kafayı ahiret ile bozmuş. Ömründe Kadıköy’e gitmedi ama Kadıköy’ün orta yerine yapılacak 33 bin metrekarelik için ıslak rüyalar görüyor adeta rüyasında ihtilamlanıyor.

Emine Teyze’nin okuması kıt ömründe kuranı Türkçesinden hiç okumadı. Arapçasını da 12 kelime/dakika hızla okuyabiliyor. Emine Teyze doksanlarda haram diye televizyon izlemezdi, son on yıldır falan izliyor. Çünkü ona anlatılana göre eskiden Türkiye dinsizlerin elindeydi ama artık Müslümanlar gücü ele geçirdiler. Artık televizyon izlemekte bir sakınca yok. Anlatanlar mahalledeki cemaatçiler. Mahalleye ilk cemaatçiler 90'lı yıllarda geldiler. 1973 ve 1979 petrol krizlerinden sonraki süreçte fiyatı istikarlı bir biçimde on-onbeş katına kadar katlanarak artan petrol, Suudi Arabistan’ın köşeyi dönmesini sağladı. Suudiler o tarihten beri Bosna Hersek’ten Endonezya’ya kadar tüm Müslüman yoğun ülkelerde Sünni cemaatleri fonluyorlar. Doksanlı yılların başlarında davullu zurnalı düğün yapan mahallelerin doksanların sonlarına doğru mevlütlü düğüne geçişine bizzat ben şahit oldum. Cemaatler aynı işi 1950'lerde Demokrat Parti için yapıyorlardı. Türkiye’deki dini cemaat örgütleri yüzünden milyonlarca kişi AKP’ye oy veriyor.
Okumuş Furkan
Okumuş Furkan dediysek okuduğu şey kıytırık bir üniversitede iktisat lisans eğitimi. Ama Furkan bununla yetinmedi tabi. Bir kaç Necip Fazıl kitabı ile bir kaç Emine Şenlikoğlu romanı falan da okudu ahir ömründe. Furkan için aidiyet çok önemli. O yüzden milliyetçi ve dindar bir ideolojiye mensup. Onun için hayattaki en değerli şey annesinin başındaki baş örtüsü. O yüzden başörtüsüna laf eden kim olursa olsun Furkan için vatan hainidir. Furkan’ın milliyetçilikten anladığı şey de Osmanlıcılık. Kendisi iflah olmaz bir Payitaht Abdülhamid izleyicisi aynı zamanda. Ama Furkan’ın tarzı biraz yamuk. Mesela dar kot, babet çorap, kısa ve önünde püsküller olan süet ayakkabı ile üzerine slim fit gömlek giyip gömleğin üstten 3 düğmesini açık bırakıyor.
Çevresine “cinsel olarak aktifim, taliplilerime duyrulur” mesajı veriyor. Furkan için kendi anası bacısı namusken ve Furkan’ın davasının temel yapı taşları iken üniversitede yanında oturan ve giwenchy parfümü ile furkanı temassız günaha sokan aylin o kadar da namus değil. Furkan işte o yüzden Türkiye’de Müslüman bir partinin iktidarda olmasını istiyor. Ama bir yandan da Aylin’in varlığından memnun Furkan. Aylin gibiler sayesinde Furkan’ın göt, pazu, basen, masen her bir uzvu ortaya döken dar pantolon slim gömlek tarzı o kadar da dikkat çekmiyor. Furkan inandığı dini hiç sorgulamadı, sorgulaması gerekip gerekmediği üzerine de hiç düşünmedi. Kafası çok karışık ama bildiği bir şey var: Furkan için öncelikli şey ailesindeki kadınların örtüleri. Ondan sonrası hep bu önceliğin altında kalacak. Furkan, partinin gençlik kollarında da takılıyor. Furkan’ın işi babasının teşkilattaki konumu sayesinde şimdiden hazır sayılır. Yakında müdür koltuğuna yakın bir koltuğa oturur, oradan yürür yukarı doğru. Türkiye’de milyonlarca kişi AKP’nin başörtüsü vurgulu seçim stratejisi yüzünden AKP’ye oy veriyor.
Buraya kadar olanlar için Reza Zarrab davasının ya da Man Adası’ndaki banka hesabına gönderilen milyon dolarların hiç bir ehemmiyeti yok. Bunlar AKP’nin garanti oy kaynakları. Bu sistem bu şekilde işlediği sürece başka hiç bir şart altında AKP’den vazgeçmelerine imkan da yok. Bunların seçmen karşılığı belki 10 milyon belki 15 milyondur. Hesaplama imkanım yok ama ciddi bir rakam olduğunu düşünüyorum. Bundan sonra anlatacaklarım ise AKP’nin yediği her haltı çok iyi bildiği, 17–25 Aralık tapelerine inandığı, devletteki İslamcı kadrolaşmanın yüzde yüz farkında olduğu halde dava kavramı nedeniyle tüm bunların eninde sonunda İslama hizmet edecek meseleler olduğuna iman etmiş kişiler.
Akademisyen Levent
Akademisyen Levent belki de parayla master ve doktora tezi yazdıran yüzlerce/binlerce Türk akademisyenden sadece biridir. Ver 3000 TL’yi al master’ı ver 5000 TL’yi al doktorayı. Yeteri kadar para verirsen science citation index’te taranmış dergilerde makalelerin bile oluyor. Sonrası zaten -iyi okullardan mezun- bir asistan bulursan onun yazacağı makalelerle 3–5 yılda doçentliği bir 5 yıl daha bekleyince profesörlüğü alıyorsun. Ee memlekete 100 küsur tane yeni üniversite açıldı memlekete akademisyen lazım!

Eski vesayet rejimlerinin bir boktan haberi yoktu bir anda bu kadar çok profesör yaratabilecek formülü bir türlü bulamadılar. Akademisyen Levent bunlardan biri olmayabilir de. Ama akademisyen levent İslam davasına inanan biridir. Ona göre memlekette İslami bir hareket olsun gerisinin hiç bir ehemmiyeti yok. Zira Akademisyen Levent bir cemaatte yetişmiştir. Ona göre Türkiye Osmanlı sonrasında dinsizlerin idaresine girmiştir. Oysa Türkiye İslam dünyasının lideri Türkler de İslam dünyasının kılıcı olmalıdır. Tarihte hep böyle olmuştur. Haçlı seferlerini Türkler durdurmuştur. Balkanları Türkler Müslüman yapmıştır. Yine de Akademisyen Levent çok fazla renk vermez, kendini biraz olsun gizler. Akademisyen Semra ile konuşurken falan liberal taklidi yapar. Onun alt sınıflara göre kaybedebileceği çok daha fazla şeyi vardır. Reza Zarrab davasını ilgiyle takip eder ve ne olursa olsun da AKP iktidardan gitmesin diye dua eder. AKP olmasaydı levent bileğinin hakkı ile akademisyen olamayacaktı muhtemelen. Türkiye’de milyonlarca kişi devlette İslami kadrolaşma yüzünden AKP’ye oy veriyor.
Eski Fetocu Muhittin
Muhittin 30 yıllık zaman gazetesi abonesi. Yıllardır koleksiyon yapar gibi biriktirdiği FETO’nun sohbet kasetlerini 15 temmuzdan sonra yakarak yok etti. O vakte kadar bekledi çünkü FETO da Müslümandı akepe de ve ikisinin elbet bir gün barışacağını düşünüyordu. Muhittin’in facebook hesabı da var. 17 Aralık olayından beri Fetonun youtube sohbetlerini paylaşmayı zaten bırakmıştı ama 15 temmuzdan sonra Facebook’ta toplu bir temizliğe daha girişti. Muhittin bu hayatta en çok Fetullahtan etkilendi. Çünkü Muhittin hayatında kitap okumamıştı. Sohbet dinlemek daha kolaydı. Rahmetli Timurtaş Hoca da biraz iyiydi ama Feto onun için bu işin feriştahıydı.

Ama muhittin 15 temmuzda dışarı çıkıp tank üzerinde fotoğraf çektirdi. Hemen facebook’a atıp altına “bu vatanı size yedirmeyeceğiz yahudi tohumları, reis dik dur eğilme bu millet seninle” yazdı. Muhittin artık aklanmıştı. 30 Yıllık Zaman Gazetesi aboneliği, Fetullahçılara verdiği onca para, Fetullahçıların evlerinde okuttuğu ve çalınan sorularla devlette kadro alan çocukları bir anda aklanmıştı. Muhittin artık Mehmet Akif Ersoy kadar yerli ve milliydi. Çünkü kandırılmıştı, yazıktı. Şahsi tahminim 2013'e kadar türkiye’de en az 5 milyon FETO destekçisi, yardakçısı, sempatizanı vardı. Şimdi nerede bunlar? Muhittin feto sonrası narkozsuz kalınca kafa biraz dumanlansın diye bir kaç başka cemaati; Menzilcileri, Süleymancıları falan da denedi. Ama hiçbiri ona Feto’nun verdiği tadı vermiyor. Türkiye’de milyonlarca Feto Dönmesi halen AKP’ye oy veriyor.
Teorisyen Hayri
Teorisyen Hayri sağlam fıkıhçı. İslamdaki “dava” kavramının nasıl bir ilkesiz siyaset sağladığını çok iyi biliyor. Teorisyen Hayri imam hatiplerde okutulan dini kitapların; bilhassa hadis ve fıkıh kitaplarının vazgeçilmez referansı.

Teorisyen Hayri’ye göre eğer sonunda “dava” zafer kazanacaksa her türlü alçaklığı yapmak mübahtır hatta büyük sevaptır. İslam Davasının zaferi için gerekirse papaz elbisesi giyilir, tekila shot’lar eşliğinde bir orgy’ye bile katılınabilir. Teorisyen Hayri için İran ambargosunu Reza Zarrab aracılığı ile delmek, hayali ihracat ile İran’a petrol ve doğalgaz karşılığı dolar satarak kar elde etmek ve bu karı Türkiyede Siyasal İslam güçlensin, İslamcı Sermaye Türkiye’nin mutlak hakimi olsun diye kullanmak İslama yapılabilecek en büyük hizmettir. Hayri bunu örneklendirirken erken dönem islam ordusunun Kuzey Afrikayı; Kartacayı, Tunusu, Mağribi nasıl yağmaladığından ve kılıç zoruyla müslüman yaptığından bahsetmekten de çekinmiyor. Ona göre sonunda İslamın Haritası genişleyecekse bir şehri yağmalamak, erkeklerini öldürüp kadın ve çocuklarını esir almak İslama yapılan en büyük hizmettir. Reza Zarrab olayında AKP’nin yaptığının da bundan farkı yok: sonunda Türkiye’deki İslamcı sermaye kazandığı için yani Türkiye’de İslam kazandığı için İran’a hayali ihracatla petrol karşılığı dolar satıp rüşvet, komisyon almak bu ticaretten kar elde etmek İslama yapılacak en büyük hizmetlerden biri. Hayri’nin kitapları buna benzer örneklerle imam hatiplerde çocuklara ve ergenlere devlet eliyle okutturuluyor. Türkiye’de milyonlarca İmam Hatipli ve Yakınları aldıkları eğitim sonucu AKP’ye oy veriyor.
Münafık Liberal Yandaş Kazım
Kazım eski sosyalist. Sovyetler yıkıldıktan sonra sosyalizme dair hiç bir umudu kalmadı ve içinde yaşadığı sosyalizme ülkücü-islamcı çeteler kurup postalla tekme vuran toplumdan zamanla nefret etmeye başladı. Gökten önüne kitap inse gaipten Tanrı olduğunu iddia eden birinden ses işitse inanmaz; o kadar net bir ateist. Ama Kazım için devletin, memleketin, halkın, vatandaşın hiçbir manası yok. O işine bakar. Kazım’ın İslama dair en çok hoşuna giden şey 4 karı mevzusu. 2 Tane metresi vardı üçüncüyü de ayarlayınca inanmadığı dinin en azından bir ayetinde tavsiye edilen şekilde yaşayabileceğini düşünüyor ve ardından keyifle gülümsüyor:

Türkiye’de milyonlarca münafık liberal yandaş yandaşlık yapmak başka hiç bir iktidarda bu kadar kolay olmaz düşüncesiyle AKP’ye oy veriyor.
Memleketimden insan manzaraları bunlar. Ve bunlardan Münafık Kazım, dışında kalanları ortak tek bir noktada birleşiyor: Din. Din insanların bu dünyayı algılamalarına müsaade etmiyor. “Yeter ki sonunda islam kazansın da ne olursa olsun” ilkesizliği ne demek hiç düşündünüz mü? Bu adamların güya öbür dünyada vadedilmiş cennet için bu dünyada işlemeyecekleri hiç bir suç yok. Ne demiş şair:
Hakkındır yaramazlık.
Dik duvarlara tırman yüksek ağaçlara çık.
Usta bir kaptan gibi kullansın elin
yerde yıldırım gibi giden bisikletini..
Ve din dersleri hocasının resmini yapan kurşun kaleminle yık
mızraklı ilmihalin yeşil sarıklı iskeletini..
Sen kendi cennetini kara toprağın üstünde kur.
Coğrafya kitabıyla sustur, seni “hilkati âdem”le aldatanı..
Sen sade toprağı tanı toprağa inan.
Ayırdetme öz anandan toprak ananı.
Toprağı sev anan kadar… (N. Hikmet)
(Bu yazı 30/11/2017 tarihinde ekşisözlükte “akp’ye oy verenler şimdi neler düşünüyorlar” başlığında yayımlanmıştır)